Ben çok
küçük, yollar ve binalar çok büyüktü. Parka gidişim büyülü, lunaparka gidişim
efsaneydi. İzmir’ in şimdi iki adımda biten sokakları benim için kıta, fuarı
ise ayrı bir Dünya’ydı. Çok kitap okumanın yanı sıra çok gezmenin de çocuğa
vereceklerine inanan annem, gene beni şaşırtmayı başarmıştı. İzmir Fuarı’na sirk
geldi haberi, gazetelerin müzikhol reklamları kadar küçülmemişti henüz. Ülkede
yayınlanan en iddialı belgesel Barış Manço’ nun gezdiği yerler olduğundan, bir
filin evimizin bu kadar yakınına gelmesine inanamıyordum. Yürüyerek mi gelmişti
acaba? Annem çok uzak yürüyemez dediğinde bugünkü ölçü sistemine bir şey daha
ekleyip, fil mesafesini bulmuştum. Fil’in yürüyemeyeceği kadar uzak!
İlk randevum
için hazırlanırken,5 kıyafet değiştirdim her kız gibi, 5 yaşında oluşumun da
bir önemi yok. Çok bir şey değişmedi o günden bugüne, o zamanlar bir fil, iki
aslan ve birkaç çeşit fino köpeği için süsleniyordum, şimdikiler sadece iki
ayaklı. Yeterince uslu durursam şirinleri bile görebileceğime inanan ben,
kapıdaki adama ıspanağı nasıl yediğimi anlatırsam fille tanıştırabilirdi bile.
Ne de olsa Türk’üm, misafirperverlik kanımda var. Sirkte tanıştığım yeni
arkadaşlarımı nasıl evde ağırlarım diye düşünürken, hayat boyu beni yalnız
bırakmayacak başka bir arkadaşla tanıştığımı fark etmemiştim. Hayal kırıklığı!
Kabullenebilirim!
Onlar benim
sadece büyük organizasyonlarda bir araya geldiğim sosyetik arkadaşlarımdı.
Üstelik benim bisikletimin aynısını kullanan kanişin, benimle aynı keyfi
aldığını sanmamla o numaraları öğrenmesi için çektiği çileleri öğrenmem
arasında uzun yıllar var. Fillerin neden duygusal hayvanlar olduklarını
düşündüğümde, sirkte çalışsan arkadaşlarının yasını tutuyor olmaları bana en
mantıklı gelen açıklama. Bir de kuşların uçma sırlarını sadece onlara
söylediğine inandığım trapezciler var. Bir ipten diğerine uçarken heyecandan
çok kıskançlık uyandıranlar. Ki bence sirklerin kapısına ‘lütfen evde
denemeyiniz’ ibaresi konulmalı. Beşeriz şaşarız çünkü.
Kendine
harikalar diyarı yaratıp, harikalığı bir tarafa hayatının en büyük kabusuna
bilet parası ödediğin oldu mu hiç? Ben de ödemedim ama annem ödedi. 2 kişilik,
ön sıradan kabusun ortasına bir bilet. Daha önce fotoğraflarını bir yerlerde
gördüğüm ve zerre hoşlanmadığım bir adam, ölü bir bedenden daha beyaz teni,
hayatım boyunca hiçbir canlıda göremeyeceğim büyüklükteki çizilmiş gözleri,
suçu çiçeği geçirmiş ama iyileşmek yerine her geçen sene yarasını büyütmüş gibi
duran kırmızı burnu ve gözlerime verdiği rahatsızlıktan dolayı en baba tazminat
davasını kazanacağıma inandığım çirkin elbisesiyle karşımda belirdiğinde
attığım çığlık bugün ünlü değilse Guinnes Rekorlar müdürlüğünden birinin o anda
yanımda olmadığındandır. Travma, elinde plastik bir kornayla bağıra bağıra
geldi. Dünya’da genel olarak mizahın hak ettiği yeri bulamamasının nedeni
korkunç görünen bir adamın burnunuza su sıkarak sizi eğlendirdiğini düşünmesi
olabilir mi? Kendimi sirkin kapısına attığımda parmaklarımın arasında tuttuğum
çubuk krakerimi sigara gibi ağzıma götürüp stres atmaya çalışabilirdim, o an
yapabildiğim tek şey ise gözyaşı torbalarımı kurutmak oldu. Tenorlardaki ciğer
kadar göz yaşı torbam varmış ki senelerce palyaço fotoğrafı gördüğümde avazım
çıktığı bağırıp ağlayarak bitiremedim yaşlarımı. Özellikle kimin için şen
olduğu bilinmeyen anaokulu şenliklerine palyaço getirtmek orijinal bir fikir gibi
gelebilir size, çocukların zevkten histeri krizi geçirdiğini sanıyorsanız büyük
ihtimalle yanılıyorsunuz. Can korkusu yaşıyorlar, haberiniz olsun.
Yalnız
değiliz!
Palyaço
korkusu, çoğu travma için hafif bir tabir kalacağından, bir çok bilim adamı bir
araya gelip bunun bir fobi olduğuna karar vermişler, adını da “clownophobia”
koymuşlar. Yalnız olmadığımı öğrenmem 20 senemi almış olsa da en azından acımı
paylaşan insanların varlığını bilmek bile biraz daha haklı yapıyor beni. Fobisini
sevmekle başlar her şey. Ne araştıracaklarını şaşırmış bilim adamlarına göre,
palyaço fobisinin başlıca nedenlerinden biri sinema ve televizyonda palyaçonun
genellikle kötü bir karakter olarak sunulması, korku objesi olarak gösterilmesiymiş.
Sanki, elektrik almaktan zevk alıyormuşçasına yüksek gerilim hattında kabartılmış
saçları ve korkutarak öldürdüğü küçük çocukları saklayabileceği boyuttaki
ayakkabılarıyla sevimli olma şansı varmış gibi. Bu kadar görkemli bir
organizasyonu bu kadar kötü hatıralarla dolduran sirk, hayvanların da başlarına
gelenleri öğrendiğimden beri ızdırabın kalesi olmuştur benim için.
Yüzlerce
ülkeden binlerce destekçimle tekrar haykırıyorum ki; palyaçolar komik değildir.
Sevimli hiç değildir.
46 Magazin
0 yorum:
Yorum Gönder