BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

6 Aralık 2012 Perşembe

Palyaço fobisi!




Ben çok küçük, yollar ve binalar çok büyüktü. Parka gidişim büyülü, lunaparka gidişim efsaneydi. İzmir’ in şimdi iki adımda biten sokakları benim için kıta, fuarı ise ayrı bir Dünya’ydı. Çok kitap okumanın yanı sıra çok gezmenin de çocuğa vereceklerine inanan annem, gene beni şaşırtmayı başarmıştı. İzmir Fuarı’na sirk geldi haberi, gazetelerin müzikhol reklamları kadar küçülmemişti henüz. Ülkede yayınlanan en iddialı belgesel Barış Manço’ nun gezdiği yerler olduğundan, bir filin evimizin bu kadar yakınına gelmesine inanamıyordum. Yürüyerek mi gelmişti acaba? Annem çok uzak yürüyemez dediğinde bugünkü ölçü sistemine bir şey daha ekleyip, fil mesafesini bulmuştum. Fil’in yürüyemeyeceği kadar uzak!

İlk randevum için hazırlanırken,5 kıyafet değiştirdim her kız gibi, 5 yaşında oluşumun da bir önemi yok. Çok bir şey değişmedi o günden bugüne, o zamanlar bir fil, iki aslan ve birkaç çeşit fino köpeği için süsleniyordum, şimdikiler sadece iki ayaklı. Yeterince uslu durursam şirinleri bile görebileceğime inanan ben, kapıdaki adama ıspanağı nasıl yediğimi anlatırsam fille tanıştırabilirdi bile. Ne de olsa Türk’üm, misafirperverlik kanımda var. Sirkte tanıştığım yeni arkadaşlarımı nasıl evde ağırlarım diye düşünürken, hayat boyu beni yalnız bırakmayacak başka bir arkadaşla tanıştığımı fark etmemiştim. Hayal kırıklığı!

Kabullenebilirim!  
Onlar benim sadece büyük organizasyonlarda bir araya geldiğim sosyetik arkadaşlarımdı. Üstelik benim bisikletimin aynısını kullanan kanişin, benimle aynı keyfi aldığını sanmamla o numaraları öğrenmesi için çektiği çileleri öğrenmem arasında uzun yıllar var. Fillerin neden duygusal hayvanlar olduklarını düşündüğümde, sirkte çalışsan arkadaşlarının yasını tutuyor olmaları bana en mantıklı gelen açıklama. Bir de kuşların uçma sırlarını sadece onlara söylediğine inandığım trapezciler var. Bir ipten diğerine uçarken heyecandan çok kıskançlık uyandıranlar. Ki bence sirklerin kapısına ‘lütfen evde denemeyiniz’ ibaresi konulmalı. Beşeriz şaşarız çünkü.
Kendine harikalar diyarı yaratıp, harikalığı bir tarafa hayatının en büyük kabusuna bilet parası ödediğin oldu mu hiç? Ben de ödemedim ama annem ödedi. 2 kişilik, ön sıradan kabusun ortasına bir bilet. Daha önce fotoğraflarını bir yerlerde gördüğüm ve zerre hoşlanmadığım bir adam, ölü bir bedenden daha beyaz teni, hayatım boyunca hiçbir canlıda göremeyeceğim büyüklükteki çizilmiş gözleri, suçu çiçeği geçirmiş ama iyileşmek yerine her geçen sene yarasını büyütmüş gibi duran kırmızı burnu ve gözlerime verdiği rahatsızlıktan dolayı en baba tazminat davasını kazanacağıma inandığım çirkin elbisesiyle karşımda belirdiğinde attığım çığlık bugün ünlü değilse Guinnes Rekorlar müdürlüğünden birinin o anda yanımda olmadığındandır. Travma, elinde plastik bir kornayla bağıra bağıra geldi. Dünya’da genel olarak mizahın hak ettiği yeri bulamamasının nedeni korkunç görünen bir adamın burnunuza su sıkarak sizi eğlendirdiğini düşünmesi olabilir mi? Kendimi sirkin kapısına attığımda parmaklarımın arasında tuttuğum çubuk krakerimi sigara gibi ağzıma götürüp stres atmaya çalışabilirdim, o an yapabildiğim tek şey ise gözyaşı torbalarımı kurutmak oldu. Tenorlardaki ciğer kadar göz yaşı torbam varmış ki senelerce palyaço fotoğrafı gördüğümde avazım çıktığı bağırıp ağlayarak bitiremedim yaşlarımı. Özellikle kimin için şen olduğu bilinmeyen anaokulu şenliklerine palyaço getirtmek orijinal bir fikir gibi gelebilir size, çocukların zevkten histeri krizi geçirdiğini sanıyorsanız büyük ihtimalle yanılıyorsunuz. Can korkusu yaşıyorlar, haberiniz olsun.

Yalnız değiliz!
Palyaço korkusu, çoğu travma için hafif bir tabir kalacağından, bir çok bilim adamı bir araya gelip bunun bir fobi olduğuna karar vermişler, adını da “clownophobia” koymuşlar. Yalnız olmadığımı öğrenmem 20 senemi almış olsa da en azından acımı paylaşan insanların varlığını bilmek bile biraz daha haklı yapıyor beni. Fobisini sevmekle başlar her şey. Ne araştıracaklarını şaşırmış bilim adamlarına göre, palyaço fobisinin başlıca nedenlerinden biri sinema ve televizyonda palyaçonun genellikle kötü bir karakter olarak sunulması, korku objesi olarak gösterilmesiymiş. Sanki, elektrik almaktan zevk alıyormuşçasına yüksek gerilim hattında kabartılmış saçları ve korkutarak öldürdüğü küçük çocukları saklayabileceği boyuttaki ayakkabılarıyla sevimli olma şansı varmış gibi. Bu kadar görkemli bir organizasyonu bu kadar kötü hatıralarla dolduran sirk, hayvanların da başlarına gelenleri öğrendiğimden beri ızdırabın kalesi olmuştur benim için.
Yüzlerce ülkeden binlerce destekçimle tekrar haykırıyorum ki; palyaçolar komik değildir. 
Sevimli hiç değildir.


46 Magazin

0 yorum: