BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

6 Aralık 2012 Perşembe

Palyaçolu pis filmler!





Korku sineması aşıklarının bile tüylerini diken diken eden bir tür varsa bu ne yamyamlar ne seri katiller ne işkenceciler ne de görünmez varlıklar. Palyaçolar! İçindeki kötülüğü gizlemek için fazladan sürülen boyalar aktığında başınıza geleceklerden en iyisi ölmeniz olabilir. Beyaz, iyiliğin, zarafetin, mutluluğun simgesi olabilir eğer bir palyaçonun yüzündeki pudradan bahsetmiyorsak. Ceset kokularını alamamak için yapıldığını düşündüğüm yuvarlak bir kapla kapanmış burnun kırmızısı bana hep kanı hatırlatmıştır. Kim bir gülücüğü saatlerce dudaklarına sabitleyebilir ki? Güldürme kisvesi altında delici ve kesici alet kullanmasına gerek bile kalmadan korkudan öldürdüğü insanların kanı. Bu kadar vahşisi tabi ki sadece filmlerde olur dediğinizi duyar gibiyim. Sizin güzel hatıralarınız var, balondan köpek yapıp tabancasından çiçek çıkaran palyaçolarla. Siz yine de bir palyaço tarafından yüzünüze su sıkılmasına izin vermeyin, su onun için fazla masum!

Stephen King’e ayrı bir düşkünlüğüm vardır, gerilim beni rahatlatır. Fakat gel gelelim 90 yapımı olan mini korku dizisi “IT” de, 7 küçük dışlanmış haylazın, akşam yemeği menüsünde çocuk olan, yamyamlığın bile raconunu bozan sadist palyaço Pennywise the Clown ‘u uzun uğraşlar sonucu alt etmelerinden 30 yıl sonra tekrar çocuğa acıkan sevimli (!) palyaçonun işini bitirmek için uğraşılarını anlatır. Zaten hali hazırda palyaço fobisi olan benim gibi insanların gerilim ve korku sinemasını zirvede bırakmaları için mükemmel tasarlanmış bir senaryodur. Palyaço fobisiniz yoksa bile inanın bu seriyi izledikten sonra olacak!

Konusu tam olarak palyaçolar olmamasına rağmen izlediğimde bana en büyük gerginliği yaşatan nesne tabi ki kötü ruhların esiri olmuş küçücük çocuğu yatağın altında boğmayan çalışan oyuncak palyaçoydu. Bir kısım senaryosunu Steven Spielberg’in yazdığı “Poltergeist”ten bahsediyorum. 1982 yılında çekilmiş olmasına rağmen efektleriyle göz dolduran filmde içinde kötü ruhların bulunduğu dışından bile belli olan eve taşınan orta direk bir Amerikan ailesinin tabi ki de en küçük kızının kötü ruhlar tarafından alı konulup televizyonun içine çekilmesinin ardından filmin başından beri hiç gözümün tutmadığı oyuncak palyaçonun da yardımıyla evdeki nefes alan her şeyin paramparça olması iştahla anlatılıyor.

Bir gün kapınızın önünde bir kukla bulursanız ve bu özellikle palyaço kuklasıysa size tavsiyem eve almayın, üzerine benzin döküp yakın! 2006’da yılında tamamlanan ”Dead Silence” da karısının şüpheli ölümünü araştıran zavallı bir adamın, kukla tarafından öldürülen karısının ruhunun intikam için geri dönmesi mi, palyaço kuklanın sallanan sandalyede bir ileri bir geri sallanırken müstehzi tavırları mı insanı daha çok geriyor inananın bilemedim. SAW’un yönetmeni James Wan ne yapsam da insanları biraz daha gersem diye uğraşmış ve başarılı da olmuş. Filmin adının Dead Silence olmasının nedeni ise bu gençliğine doyamadan göçüp giden kadının hayaleti ortaya çıkınca, çığlık attıklarında hayaletin onları öldürmesi. Hem psikopat hem insanları zaptırapt altına alıyor yani yüzsüz.


Hasbel kader mutlu bir palyaço iseniz ve tek derdiniz hakikaten birilerini güldürmek olsa bile kader size ağlarını itinayla örer merak etmeyin. 2010 yapımı “The Last Circus” bizdeki adıyla “Son Sirk” te sirkte çalışan yol+yemek+ maaşıyla mutlu yaşayan Javier gösterisinin ortasında daha kıyafetlerini çıkarıp, makyajını silip üzerine rahat bir şeyler alamadan apar topar askere alınır. Bakayaya düşen mutlu palyaçomuz sanki dün eğitimden çıkmış gibi sanki Rambo’nun akrabasıymış gibi tek başına bir müfreze düşman askerini bir çırpıda öldürüverir. Tahmin edebileceğiniz gibi ben bu psikopatlık yeteneğini beyaz pudrayla maskelemeye çalıştığı palyaçoluk sıfatından geldiğine inanıyorum.

Tüm bu filmleri izledikten sonra olur da bir gün bir palyaço size gelip “ben gülmek için kime gideyim” derse, benden uzak Allah’a yakın git deyiverin. 


46 Magazin

0 yorum: