BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

21 Aralık 2012 Cuma

Öfke




Öfkeme güvenirim ben. Mutasyona uğramış iyiliklerden daha samimidir. Bana tiyatrodan bahsetme, sahteden sevenlere konservatuar açıldı da gitmediler mi? Sen çıkarsız neyi sevebildin ki bu güne kadar, bana aşktan bahsetme, içindeki kötüyü başka kötü bir bedenle nötrlemeye çalışmadın mı? Eksiyle eksiyi çarparsan artıyı bulursun da, aklayabileceğini kim söyledi?

Çıkarsız bir ilişki türü söyleyebilir misiniz bana? Bana geri dönmeyen sevginin dik alasına söveyim.  Anneni sevmeye başladığında tanıyor muydun ki, tanımadan sevmeyi nereden öğrendin? Söylentilere hiç kulak asmadım ben, yok herkes doğduğunda temizmiş, yok büyüdükçe öğrenmişim kötülüğün ne olduğunu. Sen sıkıldığında anneni teklemekle başladın bu hikayeye, bana masal anlatma. Belgesel izlediğinde küfrettiğin hayvanlar var ya hani avının boynunu tek hamlede koparan, onlar canı tehlikede değilse saldırmadı hiç sağa sola. Sen hiç kabilesine sinirlenip ormanı ateşe veren aslan gördün mü? Ya da başkasıyla muhabbet eden dişi ceylanı 52 yerinden bıçaklayan erkek ceylan? Özünde kötülüğü barındıran tek hayvan insan! Hem de şanssız bir gen de değil bu, hepsinde var. Sadece bu güne kadar sınırların zorlanmamış. İşkence suçundan yakalanan adama işkenceyle karşılık verme isteği nereden geliyor hiç düşündün mü?

Kötülüklere sıra verebilir miydik acaba? Hangisi daha kötü kim karar verecek? Böyle bir kurul olmadığına göre herkes kendi listesini yapabilir. Sen bana en kötüsü seri katillerdir dersin, ben sana sadece sevgisiz insanlardan bahsederim. İçindeki kötülüğü ve şiddeti bastırmanın bin bir yolunu bulursun. Tek bir şeyi bastıramazsın bu hayatta, sevgisizliğini. Öyle yüksek sesle bağırır ki sevgisizlik, yunus düdüklerini çatlatır. Sağır insanların bile bir gün bir teknolojiyle duyma ihtimali olabilir ama ya o umursamazlığı din edinmiş insanların bir gün düzelebileceğine inanabilir miyiz? O kadar da saf olabilir miyiz? İçindeki kötüyü bulmak, onla oynamak istersen tüm zamanların en popüler mekanına davet edelim seni. “Umursamazlar Salonu”. İçindeki vahşet etrafa dehşet saçabilirdi belki, hoş bile karşılanabilirdi. Ama umursamazlık bedeninden sıyırabileceğin bir lanet değil. Hiçbir şey yapmadığını iddia ederken tsunami gibi vurduğun yeri yıkıp bir de yetmezmiş gibi içine çekersin etrafında ne varsa. Acı vererek beslenen canavarın karnı doyduğunda geriye kalan kılçıkların çaresizliğine de modern isimler verirler, depresyon gibi. Umursamazlığın sadece kendini bağladığını düşünenler ise, senin enkaz altındaki çığlıklarını uzaktan izleyip utanmaz bir üzüntü tablosu sergilerler. Ben bir şey yapmadım ki!

Her şey için bir suçlu bulmak hayatımızı ne kadarda kolaylaştırır oysa. Bazen kendimize çuvaldız değil 9 numara şiş batırmamız gerektiğini hep sümen altı ederiz. Terk eden adamlara yas tutarken, aslında ne kadar kötü bir insan olduğunu yedi mahalleye yaymaya çalışırken, bu adamlara tiranlık taslamalarına izin veren kadın milletini hiç sorguladığımızı hatırlamıyorum. Bir ülkeyi, zulümden zulüme koşturan, günü hoş geçsin diye süs balığına yem atar gibi aslanların önüne köle atan ve işin en kötü tarafı tüm bunları sadece yapabildiği için yapan tiranların torunları değil mi bizi parmağında oynatmaya çalışanlar. Gücün kardeşi midir kötülükten zevk almak? Can yakmanın verdiği hazzı hangi uyuşturucu karşılayabilir ki. Mazoşistlik olmasaydı sadistlik gelişir miydi? Adamın burnundan akan nefreti ipek mendillerle silmek kadının naifliğine yakışırdı. O ipek mendilin boğazına dolanacağını adı gibi bildiği halde hem de. Bilip de susmak ise başına gelebilecek en büyük felaket. Kadın bilir, kadın susar, kadın lanetlenir. Rahmine tutunan parçayı lanetin kordonuyla besler.

Bir çatlak bulup yeryüzüne çıkmaya çalışan lav gibi ufak bir çatlak bekleyen kötülük, çıkarları elinden alınmış bir bedene denk geldiğinde yıkıp geçer etrafını. Karınca bile incitmez dediğimiz insanlardan almadık mı en büyük yaraları? Gün içinde sinirli gezen insanlardan korkmamayı öğretti hayat bana. Öfkesi dışarıda olanlar neredeyse en çok güvenebileceklerimiz hatta. İçindeki zalimliği bir maden gibi sessizce saklayanların yüzündeki gülümsemenin taklidi Çin’de bile yapılamaz. Sahteliğin dayanılmaz hafifliğidir kötülüğün kolonları ve kirişleri.

Bir gün, Pandora’ nın kutusuna tüm kötülükleri geri tıkma savaşı verirsek, sığınağında bolca şefkat biriktirenler kazanacak, şüphesiz.


46 Magazine 

0 yorum: