BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

6 Aralık 2012 Perşembe

Izdırap




Derinin bedeninden ayrılması mı, yoksa iliklerine kadar giren kesici ve delici aletin soğukluğu mu seni korkuturdu? Acıyı tatmaktan daha fazla ve katlanılabilir bir yanı varsa o da acı çekeni izlemek. Müdahale etmeden, kaçmadan, korkmadan. Yok yok biraz korkarak hatta. Başkasının acısını ne kadar hissedebilirsin?

Gözünü kırpmadan baktığın kan revan sahneler, tüylerini ürpertirken, kediyi öldüren bir merakla ne kadar izlemeye devam edebildiğimiz insandan insana değişiyor. Acı eşiği sadece elin yandığında dayanabildiğin nokta değil, gözünü ne zaman kırpacağına bakıyor, karanlık bir sinema salonunda. Belki sevdiğinin koluna daha sıkı sarılman için kurulmuş bir tuzakta vücudunun parçalarını kaybeden bir adama acımakla, mide bulantısı arasında kararsız kalırsın.

Çocukluğunda ruhu yaralanan adamın bıçak darbeleriyle, hatıralarını kanla temizlemesi sinemanın gördüğü en vahşi karelerin çıkışını doğurur. Hayatını umursamadan hoyratça zaman dolduranların en büyük düşmanı Jigsaw, aldığın nefesin değerini bilmeden geçirdiğin tüm zamanların hıncını senden almayı görev bilmiş ve bunu sonsuz bir zevkle yapmıştır. Ne kadar önemsersin yaşamayı? Küfrederek aldığın nefesin tek zerreciği için ne kadar kan dökebilirsin? Eğer acı çektiğini düşünüyorsan ve hayatından memnun değilsen sana tavsiyem Jigsaw’la karşı karşıya gelme. Onu kızdırmak istemezsin.

Herkes acıdan zevk alamaz. Acı çektirmekten zevk almak ise her babayiğidin harcı değildir. Sakın buradan gaza gelip insanları doğramaya kalkışma.  Acının renginin kırmızı olduğu zamanlarda görmeye dayanamayan insanlar çoğunlukta. İnsan hayatına son vermenin vicdan azabını bastırabilecek tek bir duygu vardır, intikam.  Sadece seni aldatan eski sevgiliden intikam almazsın, hayatın ta kendisinden alınacak öclerin vardır. Paranın ve seksin az geldiği bunalımların sonu acı bitebilir. 2005 yılında, alacak zevk bulamadıkları için çeşitli ülkelerden turist olarak Slovakya’ya gelen insanları puzzle gibi 1000 parçaya ayıracak bir ekiple tanıştık. Kesici ve delici aletleri kullanma hünerlerine saygı duysam da Hostel en cesur izleyicinin bile en az 5 sahnede kafalarını çevirmelerine sebep olmuş ender filmlerdendir. Zengin ve fütursuz adamların kendilerine eğlence için insan derisi yüzme ve parçalama yeri ayarladıktan sonra güzel kızların seni avına düşürüp getirmesi, inan bana hikayenin en romantik bölümleri. Dünya markalarının haritalarında Avrupa’da gösterilme merakı olan yurdum halkı en az ödeme yapılan vücutların Asya’ lılara ait olduğunu anladığında başladı Doğu sempatisi. Aklımda kalan ise sandalyeye bağlanmış adamın bir an için kaçabilme umuduyla ayağa kalktığında Aşil tendonundan kesilmiş bileklerinin üzerine bükülmesiydi. Acı’dan kaçamazsın, ölene dek. Besle kargayı oysun gözünü bizim için sadece bir atasözüyken canlı canlı gözünün oyulmasının filmde en masum işkence yöntemi olması ancak Quentin Tarantion’ un aklına gelirdi zaten.


Kızdırmak istemeyeceğiniz bir diğer insan kim diye sorsalar kesinlikle, koltuğuna kurbanlık koyun gibi boynum havada uzandığım dişçidir derim. Özellikle benim gibi büyük çapta bir dişçi fobisiniz varsa işkence etmek için uzaktan o koltuğu göstermeniz yeterlidir. Yönetmen Brian Yuzna ise bununla yetinmeyip 1996 yılında öyle bir film yaptı ki, dişçisine 6 ayda bir rutin kontrole giden insan bile muayenehane sokağından geçemez. Kendinden menkul temizlik hastası olan Doktor Feinstone, karısını çamur içindeki bahçevan ile kirlenirken görünce küçük bir travma yaşar ve gelen hastalarının inci gibi dişlerini bile pislik içinde olduğuna inanıp çözümü tüm çene sistemini sökmekte bulur. Hastalarının, dişlerini, damaklarını ve hatta dillerini sökerken temizlendiğine inanan doktor tabiî ki karısı ve bahçevan için de tartar temizliğinden fazlasını düşünmüştür.

İnsanın beyni tabiî ki sadece intikama çalışmaz. Hayatını sürdürmek için beslenmek gibi temel ihtiyaçlarını düşünüp ayakta kalmanın yollarını arar. 2003 yılında çekilen Teksas Katliamı’ndaki Leatherface ailesinin de tek düşündüğü, huşu içinde et doğradığı mezbahanın kapanması ve kasabanın boşalmasının ardından karınlarını doyuracak kanlı canlı gençleri malikanelerine çekmekti. “Masumane” bir şekilde sadece et ihtiyaçlarını karşılamak isteyen aile yoldan geçen insanları eve getirdikten sonra bağlayıp işkenceye başlaması ise, çekirdek bir ailenin birlikte vakit geçirmek için bulduğu oyunlardan biriydi. Takdir edersiniz ki herkes tombaladan hoşlanmıyor.

Oyun demişken,
Çadırınızı yanınıza alıp, kombine peşinde koşmayacağınız tek festival, “Acı Festivali” olabilir…


Acı festivali hayal edebilir misiniz? Herschell Gordon Lewis, 1964 yılında bunun hayalini kurup, hem senaryosunu yazıyor hem de yönetmenliğini yapıyor. Pleasant Valley halkının genelin aksine kasabalarının kurtuluş yıldönümü değilde düşman işgaline yenik düşüp dağıldıkları günü kutlama kararı almalarından sonra, 2000 tane manyağın bir araya gelmesi yetmiyormuş gibi düzenlenen festivalde düşman milislerini canlandıracak ve eğlencenin sonunda dedelerinin hıncını işkencelerle hunharca alınacağı yabancı misafirlerini ağırlamaktan büyük bir zevk duyuyorlar. Festival kapsamında, temsili düşman milislerini baltayla parçalamak yetmeyince de yılların efsanesi çivili fıçıyla insanları yokuştan aşağı bırakma işkencesinin ortaya çıkması Two Thousand Maniacs, ‘a düşüyor.

 Acı çekmekten korkmadan önce kendimizi eğitmemiz gereken kısım, çeken insana tahammül edebilmektir. Acının eşiği olduğu gibi tahammülün de eşiği vardır. Acı bir o kadar kişiye özel ve bir o kadar da bulaşıcıdır ki karşındakinin canı yandığında seni de içine çekmek ister. Izdırabın büyüklüğünü ölçecek ortak bir metremiz yok. Anlattığın kadar acıtabilirsin karşındakinin canını. Dolayısıyla acıdan daha samimi bir duygu yoktur. Tek dileğim bir gün tüm acıların filmin kapanışında final yapması.


46 Magazin

0 yorum: