Büyük
ihtimalle kumsalda ve büyük ihtimalle ateş başındaydı Adem’in çocuğu, avladığı
hayvanın gerilmiş derisine ilk vurduğunda. Ve Tanrı ritmi yarattı. Elinde
gitarı yoktu, gözleri gökteki garip küçük ışıklar gibi parlayan kızı
tavlayabilmesi için. Hiç bir şey yokken, ritmi vardı, bir de çekinmeden vahşi
hayvanların önünde duran bedeni. Av mı avcı mı olduğunu anlayamadığı zamanlarda
korkudan titreyen bedeni bu sefer elinin her darbesinde istemsiz kasılıyordu
ilk defa, huzurla.
Her şeye
olduğu gibi Adem’in oğlu geç kalmıştı tavlama sanatına. Bugün dalga geçmek için kullandığımız kuş
beyinli lafına inat, simsiyah gövdesini huşu içinde sallayarak dişinin ilgisini
çekmeye çalışan Cennet Kuşu çoktan çözmüştü dansın doğaya torpilini. En iyi
dansı yapan kızı alır.
İster
bilerek ister şuursuzca kadın ve erkeği birbirine çeken o titreşim, iki cinsin
diline getiremediği tüm cümleleri vücudun tamamına yaymakta ustaydı. Evrensel
dil diye bir şey vardıysa adı vücut dili soyadı danstı. Bir el hareketinden
Dünya savaşı çıkabileceği gibi, bir bilek kıvrımından kaç hayat zevk içinde
ziyan oldu sayamayız. Anlatmak istediğini kurduğun cümlelerle bile ifade
edemezken, müziğin akışına kaptırdığın vücut yedi ceddinin seceresini ortaya
dökerdi. Dans ederken yalan söyleyenini gördünüz mü hiç? İçindeki ateşi
saklamaya çalışan tangocu olur muydu acaba? Bir boğa güreşi arenasında, kanın
akmadan önceki son saygı duruşuyla başladı Pasadoble’ nin güreşçiyi sunması.
Ölüm ve hayat arasındaki çizgiyi, çift ayak vuruşuyla anlatmasıydı katilin.
Avustralya yerlilerinin cenazelerini dansla defnetmesi, ruhun huzur bulması
için edilen duadan farksızdı.
Ruhani
tapınma, af dileme, şükretme ve hatta eski Yunan’ lıların askerlerini savaşa
hazırlama seramonisi olarak kullanılmasının öncesinde, sadece eğlence amaçlı
edilen danslar Mısır’ a dayanırken, raks ile mest olan dedelerimizden geliyor
kıvrımlı hareketlerin cazibesi.
Elinden
tutup aynı melodide hareket ettirdiğin ayakların, ten ayırt etmeden, tüm
siyasi, fiziki ve coğrafi haritalara karşı durur. Çünkü tutkunun özrü ve affı
yoktur. Brezilya, Afrika’ dan Rio’ ya
getirilen kölelerin tepki olarak çıkardığı Samba’yı kendi marifeti olarak sunmakta sakınca
görmediği gibi, milli bir gurur olarak göğsünü kabartmıştır. İçinde yaşadığın
koşul ne olursa olsun ruhunun karşı koyamadığı ritmi ne kadar özgür bırakırsan
o kadar yaşadığını hissedersin aslında. Dünya’da başına gelebilecek en iyi
şeydir kendini kaybedercesine dönmek etrafında.
Gözünü
yerden kaldırıp hoşlandığın insana baktığında, heyecandan duracak gibi olan
kalbine umut ışığı yakan, mekanın hoperlörlerinden dizlerine çarpan o slov
müziğin başlangıcıdır. Kimsenin itiraz etmediği saygın bir yakınlık için bütün
gece beklenen yavaş müzik, iki bedenin kalplerinin birbirine en yakın halinde
sallansın diye vardır. Oğlan kızın beline sarılıp kız da oğlanın omzuna koydumu
elini, kıyamet kopsa zebaniyi dinlemeyecek halde dolanırlar dans pistinde. Sarılmanın
şehvetinden haberdar bedenler, ışıktan hızlı turu tamamlarlar Dünya’nın
etrafında.
Vücudunuzun parçalarını birazdan sizden ayrılacakmışçasına
sallamanız veya her notada ayrı figür sergilemeniz önemli değil. Sevgilinizin
boynuna sarılıp hacıyatmaz gibi devrilip kalkmanız da sorun değil, adımlarınızı
sayıp tam ritme göre sekil almanız da. Anlatacak bir derdiniz veya Dünya’ya
soracak bir hesabınız varsa, mutlu olmak için, öfkenizi vurmak için ifade etmek
için, ruhunuzun özgürlüğü için, kalkın ve dans edin.
46 Magazin
46 Magazin
0 yorum:
Yorum Gönder